Başa
dön
Başa
dön
Başa
dön
Başa
dön
Başa
dön
Başa
dön
Başa
dön
Başa
dön
|
|
KAYALARIN HANIMI, DOĞANIN ANASI ,
YAŞLI KADININ KÜÇÜK TASI
Prof. Dr. Engin Beksaç
Şule Nurengin Beksaç, MA |
Avrasya ve Orta Asya Kültür
alemi binlerce yıllık geçmişi içinde bir
çok özgün sembol yanında, dışardan gelerek
yeni boyutlar kazanmış sembol dönüşümleri
için de önemli bir merkez olmuştur.
Doğuyla batının, kuzeyle güneyin düşünce
biçimlerinin kaynaştığı ve özgün
değişimler ve dönüşümler kazandığı bu
topraklarda geniş alanlara yayılan bazı
temel fikirler ve semboller etnik
yapılaşmaları aşan bir biçimde kendisini
hissettirmiş ve ortak ifade biçimlerine
dönüşmüştür. Bu durumun en güzel ifadesini
bulduğu söylemlerden biri, kadın
betimlemesiyle dışa vurulan ve Tanrıça
kimliğine bürünmüş olan kadın sembolü
ile, kuşaklar boyu varlığını sürdürmüş,
tinsel ve materyal sembollerine
dönüşmüştür. Bu noktada Türk ve diğer
Ural Altay toplumları ile Hint Avrupa
topluluklarının kültürel bellekleri ve
simgesel evrenleri için de önem taşıyan
bir nitelikte değerlendirilmeye
çalışılacak olan küçük tas
arkeolojik veriler kadar, ikonolojik ,
mitolojik, tarihi ve folklorik veriler
ışığında ilginç yansımalar yapmaktadır.
Bu küçük kap ve benzerleri
Avrasya düzlükleri üzerinde kazılmış çok
sayıda mezarda olduğu kadar, Bronz ve
Demir Çağı ile Büyük Göçler Devri
mezarları ve bu dönemlerin sanat eserleri
üzerinde Yakın Doğu ve Akdeniz Dünyasında
da karşımıza çıkmaktadır. Bu küçük tas ve
beraberinde yer alan diğer metal veya
keramik kaplar ve boynuz içki kaparı
önemli bir ritualistik objeler dizgesi
içinde değerlendirilmesi gereken bir
nitelik arz etmektedir. Bu objeler bütün
Barbar Dünya kadar, Uygarların dünyalarına
da yön veren önemli bir simgesel eleman
olarak uzun sürelerle varlığını sürdürmüş
ve Orta Çağ Dünyası ‘nda da önemli bir
ilgi görmüştür. Eski dönemlerin bu küçük
objesi Kutsal Kalis ve Kutsal Kadehe
dönüşerek uğrunda önemli mücadeleler
yapılan mitik bir amaç ve güç kaynağı
teşkil etmiştir. Bu objenin işlevini ve
sembolik değerini anlamamız için pek çok
ikonolojik veri önümüzde durmaktadır.
Bu küçük tasın işlevini
anlayabilmemiz için çıkış noktası olarak,
son dendrokronolojik, karbon 14 ve diğer
tarihleme teknikleriyle ( Bonani, G. Et
al. 2000 ) M.Ö. 260-250 arasına tarihlenen
Pazırık Kurgan 5 buluntuları
arasındaki bir keçe üzerinde ifadesini
bulan sahne çok önemli bir açılım ve derin
ifade biçimi oluşturmaktadır. Sahne alt ve
üstten Stepler Dünyası ‘nda metal ,kemik
ve keramik objeler üzerinde sıklıkla
rastlanan ve lotüs-palmet karışımı
bitkisel süslemelerden oluşan birer
şeritle sınırlanmış olup, ana sahneyi
oluşturan kısım uzun elbisesiyle, başında
sivri üçgen uçlarla çıkıntılar yapan ve
fark edildiği kadarıyla sekizgen bir taç
teşkil eden bir alt kısım üzerine yukarı
doğru daralan bir yüksek başlık ile
yanlarından ve arkasından sarkan örtüsüyle
sarılmış yüksek bir başlık taşıyan oturur
vaziyette gösterilmiş bir kadın ve ona
doğru ilerlemekte olan , pelerini rüzgarla
savrulan bir süvariden oluşmuştur. Bu
noktada, kadının eliyle tuttuğu uzun ağaç
dalı tasviri ile atlının özenle
betimlenmiş yayınında içinde yer aldığı
sadağı ilgi çekmektedir.
Bizim açımızdan en ilgi
çekici olan objeyse, bu sahneye en yakın
görünümü ihtiva eden bir rhyton
oluşturmak için repousse tekniğiyle
yapılmış ve MÖ 4. Yüzyıl sonu ve 3. Yüzyıl
başlarına tarihli altın bir levha üzerinde
yer almaktadır. Kuban Bölgesi, Anapa
çevresinde Merdahana Köyü
yakınlarındaki bir Kurganda 1878 de
ele geçmiş olan bu buluntu üzerinde yer
almaktadır. Bu iki obje, Step Dünyası’nın
Batı kesimi kadar Doğu kesimi için de
önemli bir çıkış noktası olduğu ve
özellikle de bağıntılı bir çok sahneye
bağlandığı gözlenmektedir. Bu noktada bu
ikinci eserde yer alan ve çalışmamızın
temelini oluşturan obje, tahtta oturan
kadının elindeki yuvarlak gövdeli kap olup
özellikle atlının elinde görülen içki
kabıyla birlikte önemli bir yansıma
yapmaktadır.. Bu öğeler aynı zamanda
sahnenin ana temelini oluşturan görsel
öğelerle birlikte bütün Demir Çağı ve
Büyük Göçler Devri Kültür alemi ve inanç
sistemleri içinde öneme haiz ikonografik
elemanlar olarak kendisini de
göstermektedir. İlginç bir olgu olarak bu
ikinci metal obje üzerinde, keçe üzerinde
kadının eliyle tuttuğu ağaçla eş değerli
dal geriye alınmış bir ağaç tasvirine
dönüştürülmüştür. Altın objede tekniğin
olanakları doğrultusunda kadının giysisi
daha açıkça teşhis edilmektedir. Yanlara
sarkan örtüleriyle yüksek bir başlığa
sarılmış baş örtüsü ve uzun ve geniş bir
harmani altındaki bol ve uzun iç giysisi
ile ihtişamlı bir görüntü veren ve tahtta
oturan kadının Demir Çağı dünyası içinde
tüm Akdeniz, Avrupa ve Avrasya dünyasında
aynı özellikleri Tanrıça betimlemesiyle
özdeştiği görülmektedir.
Bu noktada dikkat çekici
diğer objeler de yine altından yapılmış
kabartma aplikler olarak karşımıza
çıkmaktadır. MÖ 4. Yüzyıl sonlarına
tarihlenmesi gereken bu objeler Dnieper
Bölgesi’nde bulunan Çertomlyk
Kurganında bulunmuş olan çeşitli
objeler arasında yer alan yirmi objelik
bir grup aplik içinde yer almaktadır. İki
değişik betimlemeyle ele aldığımız temanın
çeşitlemesi olan bu sahnelerden ilkinde
elinde saplı yuvarlak ayna tutan ve oturur
vaziyetteki bütün özellikleriyle Tanrıça
kimliği teşhis edilen kadın karşısında
boynuz bir rhytondan içki içen ayakta bir
adam yer alırken, diğerinde Tanrıça
cepheden betimlenirken adam yine sağ
tarafta durmakta fakat, Tanrıça ’nın
yakın ilişkide olduğu ağaç yerine bir
altar geçmiş bulunmaktadır.
Tanrıça ile
özdeştirilebilecek bir kadın tasviri ve
yanında yer alan iki kadın ve diğer
öğeler, bazı değişikliklere rağmen, benzer
bir çağrışım yapan önemli bir Göktürk
Dönemi eseri olarak karşımıza çıkan
Kudırga Kayası örneğini akla
getirmektedir. Bir gömü bölgesiyle
ilişkisi bilinen bu kaya betimlemesi
üzerinde de Pazırık Kurgan 5 keçesi
üzerindeki Tanrıça ’nın sivri üçgen uçlu
tacını hatırlatan tacı ve giysileriyle
görkemli bir nitelik taşıyan Tanrıça
olması muhtemel kadın ve maiyeti
karşısında eğilen atlarından inmiş
biniciler tasvir edilmiştir. Atların
maskeli olması da arkeolojik ve ikonolojik
açılardan da ilginçtir.
Ukrayna’da Sakhnivka
Köyü yakınlarındaki Kurgan-2’
de bir kadın gömüsüyle bağıntılı olarak
bulunmuş altın bir taç üzerinde karşımıza
çıkan sahne özellikle dikkat çekici
niteliğiyle önem kazanmaktadır. Esasında
çok eklemli sahneler bütünleşmesinde
merkezi oluşturan Tanrıça tahtta oturmakta
ve bir elinde saplı yuvarlak ayna ve
diğerinde de Merdahana Köyü yakınlarındaki
kurganda bulunan altın rhyton parçası
üzerindeki Tanrıça betimlemesinde
Tanrıçanın elindekine benzer yuvarlak
bir kap tutmaktadır. Karşısında diz
çökmüş ve ok dolu sadağı özenle
belirtilmiş elinde tuttuğu rhyton teşhis
edilen savaşçı diğer sahnelere
bağlanırken, bu figürün ardında yer alan
lir benzeri bir müzik aleti çalan adam
farklı bir açılım göstermektedir. Bu
müzisyen arkasında görülen boynuz kadehe
içki koyma sahnesi ve yuvarlak kapların
görüldüğü masa ile içki içen adamın
elindeki yuvarlak kap ilginçtir. Diğer
taraftan tanrıçanın arkasında duran,
Kudırga’daki sahnede yer alan Tanrıça’nın
yanındaki figürün konumunu hatırlatan ve
elinde bir bereket boynuzu tutan
muhtemelen kadın figürü arkasında yer alan
İskit ve Bozkır dünyasının yaygın teması
tek kaptan içki içen ve birinin sadağı
teşhis edilebilen iki figür ile betimlenen
ant içme ve Kan Kardeşliği temasını
işleyen gurup ile birlikte bu kısmın en uç
kısmını temsil eden bir adamın başının
kesilmesi, kurban teması olarak Stepler
Dünyası’nda çok sık rastlanan bir çok
ikonografik oluşumun ve görsel temanın da
ana çıkış noktasını belgelemektedir.
Bu noktada bu sahneler
içinde önemli bir yer oluşturan Tanrıça
’nın erken betimlemeleri arasında Orta
Asya Bronz Çağı ‘nın önemli bir yerleşmesi
olan Gonur Tepe ’den gelen bir
mühür dikkat çekmektedir ( Sarianidi, V.
I., 2000, s.225, fig. 23 ). Bu mühür
üzerinde Tanrıça oturur vaziyette
gösterilmiş olup elinde yuvarlak bir kap
tutmaktadır. Buna benzer bir tema MÖ 4.
Yüzyıl sonları ve 3. Yüzyıl başlarına
tarihlenen Ukrayna’da Velikaya
Znamenka Kurgan buluntuları içinde yer
alan bir çift küpe üzerinde karşımıza
çıkmaktadır . Bu altın küpeler üzerinde
Tanrıça yüksek başlığı ve uzun giysisi ve
harmanisiyle tahtta otururken
betimlenmiştir. Bu tahta oturma
sahnesi, özellikle Merdahana köyü
yakınlarında bulunan rhyton
buluntusundakine benzer bir şekilde
kurgulanmıştır. Fakat ilginç bir durum
olarak Tanrıça küpelerden birinde yuvarlak
kap tutarken, diğerinde farklı bir obje
tutarken betimlenmiştir. Bu durum
özellikle Bronz Çağı ve Demir Çağı Anadolu
Uygarlıkları tarafından yaratılmış bazı
Tanrıça tasvirlerini hatırlatan bir durum
arz etmektedir.

Bu noktada , zengin takılar
ile gömülmüş kadın ve küçük kabın
arkeolojik olarak ilişkisini gösteren bir
buluntu 1864 te Rostov Bölgesi’nde
Koklaç Kurganında karşımıza
çıkmaktadır. Bu mezarda yer alan
Novoçerkessk Taçı olarak bilinen
ilginç bir Sarmat objesinde üzerinde yer
alan simgesel elemanlar Avrasya Dünyası
için ilginç yansımalar yapmaktadır.
Kozalak biçimi küçük takıların sarkıtlar
oluşturduğu tacın ortasında ametisten
yapılmış başında taç bulunan küçük bir
kadın büstü ile yanlarda yarı kıymetli
taşlardan kakmalar ve sağlı sollu ana taç
gövdesine lehimlenmiş birer kartal yer
almaktadır. Tacın üs kısmındaysa
yaprakları özenle belirtilmiş iki ağaç ve
ortaya gelende iki geyik, yana gelendeyse
iki dağ keçisi görülmektedir. Bu tacın
bulunduğu kurgandan gelen objeler arasında
tahtta oturan tanrıçanın tuttuğu tipten
yuvarlak altın bir metal kap ile
birlikte bir tahta ait olması muhtemel
gümüş parçaların bulunması mezardaki
cesedin bir kadına ait olmasıyla bir
bütünlük arz ederek, Tanrıça kültüne bağlı
bir Rahibe veya bir kurban fikrini akla
getirmekte ve tacın konumu ilginç
açılımlar yapmaktadır. Bu noktada, kadın
ve ağaç temasının yanında kartalın devreye
girmesi ilgi çekmektedir. Bu taca
benzeyen bir gömü ekipmanına yine Rostov
Bölgesinde 1987 de bulunmuş bir kadın
gömüsü ihtiva eden Kobiakovo Kurgan 10
da rastlanmıştır. Bu gömü içinde bulunan
kadın iskeletinin baş kısmında bir deri
ile bağlanmış altın ağaç geyik ve kuş
tasvirlerine rastlanırken, cesedin boyun
kısmında ilginç yekpare altın gerdanlıkta
yer alan tasvirler ilginç çağrışımlar
yapmaktadır. Bir kanatlı pars benzeri
ejdere saldıran hayvan başlı insan gövdeli
varlıkların yer aldığı iki sahnenin
ortasında uzun saçlı uzun sakallı bağdaş
kurmuş bir adamın yer alması ilginçtir. En
ilgi çekici öğe önünde kılıcı görülen
adamın elindeki yuvarlak metal kaptır.
Bu durum, yine Ukrayna’da Nikolaev
Bölgesinde 1974 te bulunmuş olan bir başka
kadın gömüsü ihtiva eden Sokolova
Mogila Kurganı buluntuları arasında
yer alan ve cesedin başının yan tarafına
yerleştirilmiş bulunan bir gurup buluntu
arasında bir yelpaze ile birlikte bulunmuş
metal aynanın sap kısmında karşımıza
çıkmaktadır. Burada da, sakallı bir erkek
figürü bağdaş kurmuş vaziyette elindeki
yuvarlak kapla gösterilmiştir. Ayrıca bu
mezarda da benzeri bir kabın
bulunması da ayinsel açıdan önemlidir.
Aynı zamanda bu buluntular Ukrayna’dan
doğuya kadar bütün Stepler ve çevresinde
bulunan değişik dikili taşlar üzerinde
görülen figürlerin ellerinde görülen
kapları ve bu taşların da burada
karşılaştığımız kültün parçası olduğu
fikrini veren özellikleri akla
getirmektedir. Geç Neolitik süreçlerden
başlayarak Ortaçağ ortalarına kadar Avrupa
ve Avrasya’da geçerliğini koruyan bu
dikili taşların cenaze kültleriyle aşikar
olan ilişkisi burada ilginç bir durum
almaktadır.

Avrasya kültür ortamının
bir başka köşesinde Romanya’da 1978 de
bulunan Lupu Definesi ‘nde
yer alan ve Trak – Dak kültür ortamına
dahil olan gümüş aplikler üzerinde yer
alan sahneler Tanrıça, ağaç, kuş bağlamına
Atlı savaşçıyı da dahil etmektedir.
Değişik metal parçalar üzerinde kabartma
olarak yapılmış figürlerin bu parçaların
topluca belirli bir zemine uygulanmasıyla
sağlanacak sahne bütünlüğü içinde yuvarlak
kapla sembolik ve ritualistik ilişkisini
önceki objeler tanıklığında
gözlemlediğimiz rhytonu ile tanrıça iki
parçada görülürken, kuş ve ağaç iki
parçada, sola doğru ilerleyen kalkanlı ve
atlı savaşçı iki parçada gösterilmiştir.
Diğer bir parçadaysa Tanrıça. Avrasya
kültür ortamında yaygın olarak rastlanan
biçimiyle kanatlı olarak gösterilmiştir.
Bu ikonografik oluşumu anımsatan bir çok
örnek Balkanlar kadar tüm Avrupa ve
Avrasya ortamında da Demir Çağı ve Büyük
Göçler Dönemi boyunca karşılaşılan önemli
temalardandır. Aynı kültür ortamından
gelen Agighiol Avadanlıkları
arasındaki bir baldırlık üzerinde Demir
Çağı ortamında yaygın bir talep gördüğü
anlaşılan sahnenin ilginç bir benzeri
gözlenebilmektedir. Burada üstte elinde
yay tutan ve bir yılanla ilişkisi olan
zırhlı bir atlı görülürken, alt kısımda
bir elinde rhyton diğerinde kuş tutan ve
tahtta oturan bir tanrıça tasviri yer
almaktadır. Bu noktada, atlıyla ilişkili
tanrıçanın niteliği hakkında fikir
verebilecek bir örnek yine Trak ortamıyla
ilintili gümüş bir diademde ortaya
çıkmaktadır. Burada ortada sağ eli havada
görülen atlının yanında ikisi önde ikisi
arkada Bereket Boynuzları tutan dört kadın
figürüyle birlikte iki uçta bebek emziren
ve tahtta oturan Tanrıça betimlenmiştir (
Art Of Ancient World, New York, 1996,
s.32, Res.133 ). Bu dizge içinde çok
dikkat çekici bir örnek olarak,
Bulgaristan’da Razgrad yakınlarında
bulunmuş bir bronz kabartma
üzerindeki sahne karşımıza çıkmaktadır. Bu
sahnede başında tipik bir Trak giysisi
olan Frig başlığı giymiş bir atlı
merkezde yer almakta olup, elinde bir
rhyton tutarken gösterilmiştir. Atlının
pelerini geriye doğru uçmaktadır. Atlının
yayında yerde bir yılan yer alırken önünde
çekiçli bir adam ve onun üstünde rhyton
tutan bir kadın yer almaktadır. Sahnenin
en ilginç figürü, atlının arkasındaki
lir çalan Orpheus’tur ( Kull, B., 1997,
s.295, fig.5 ). Antik Çağ Dünyasında Yer
Altı yolculuğu ve ölüp dirilme temasıyla
ilintili olan Orpheus’un doğa ve yaşamı
yönlendiren ilahi müzik kavramıyla
ilişkisi bilindiği için, bu temanın çok
daha eski kökeni ve Avrasya ve Avrupa
kültür ortamındaki yayılımı için de önemli
bir odak teşkil etmektedir.

Bir Akkad Devri
çağdaşı Doğu İran silindir mührü
üzerinde yer alan sahnede karşımıza çıkan
kompozisyon bütün ikonografik oluşum
açısından da öneme haizdir ( Aimet, P.,
1998, s. 6, fig. 1; s.7, fig.2 ). Bu
sahnede omuzlarından yılanlar çıkan ve
başlığında bir sığır kafası görülen
tahtta oturan tanrıçanın önünde eğilen bir
figürle bunun üstündeki lir ve lirin
yanındaki kartal ilginç bir bütünleşme
oluşturmaktadır. Aynı mühür üzerinde
tahtta oturan tanrıçanın alt ve üstündeki
kısımlarda ikiye bölünmüş, kurban edilmiş
bir sığırın varlığı önemlidir. Bu tip
sahneler bahsi geçen bütün Bronz Çağı
kültür çevrelerinde ufak tefek
farklılıklarla mevcudiyetini sürdürmüş
gibi görülmektedir. Step Dünyası’nda
önemli bir talep gören Hayvan Dövüşü
sahnelerinin oluşumu kadar erken tanrıça
ile yılanlar, aslanlar ve sığırlar
arasındaki bağlantıyı ortaya koyan en
ilginç objelerden biri hiç şüphesiz ilginç
bir Sümer devri objesi olan, Bağdat’ın
kuzey doğusu ‘nda Hafaceh ‘ de bir
tapınakta bulunmuş klorit kabın
üstünde yer alan kabartmalar üzerinde
kendisini göstermektedir. Burada, tanrıça
birinde elinde yılanlar tutarak aslanlar
üzerinde yer alırken, diğerinde sığırlar
üzerinde elinde akar suları tutarken
gösterilmiştir. Sahnenin en sağındaysa,
kartal ve aslanın parçaladığı bir sığır
ile birlikte ağaç tasviri sahneyi
tamamlamaktadır (Collon, D., 1998, s. 36,
fig.4). Ayrıca mühürlerde kadeh ve
yuvarlak kapların varlığı ilgi çekicidir.
Bu sahneler Tanrıçanın Su ve dağ kavramı
ile bütünleşen kimliğine ışık tutarken,
M.Ö. 2500 lere giden Mezopotamya mühürleri
ve diğer eserler üzerindeki sahneler Step
Dünyasının Bronz Çağı Kültürleriyle
Mezopotamya, İran, İndüs, Anadolu,
Balkanlar ve Maveraünnehir bölgelerindeki
çağdaşları arasındaki ilişkileri de ortaya
koymaktadır.

Ana gelişimi içinde tahtta
oturan tanrıça ile özdeşen kadın, elinde
kadeh tutan atlı gibi figüratif
elemanların Ortaçağ içlerinde de varlığını
sürdürdüğü görülmektedir. Bu sahne oluşumu
ve ikonografik gelişim içinde ufak tefek
farklılaşmalara rağmen ana fikrin çok
fazla değişime uğramaksızın politik bir
kimlik kazandığı görülmektedir. Bu açıdan,
M.S. 8. Yüzyıla tarihlenen Khoten
’den gelme tahta bir levha
üzerindeki resimde solda kadın ve sağda
atlı ve yırtıcı kuş ilginç bir durum arz
etmektedir ( Esin, E., 1974, s. 446, resim
2 ).Burada atlının elindeki kadeh de
dikkat çekicidir. Ayrıca bu tip sahnelerin
daha sonraki süreçlere de taşındığı
görülmekte olup, özellikle tekstil,
fildişi, seramik ve metal eserler ile
minyatürlerde ilgi çekici örneklere
rastlamak mümkündür.
Ayrıca Bronz Çağı içlerinde
şekillenen Tanrıça temasının uzantısı
olarak karşılaşılan ilginç bir örnek
olarak Sibirya çıkışlı olduğu
iddia edilen gümüş bir tabak
üzerindeki sahne dikkat çekmektedir( Esin
E., 1978, Lev. XXXIII/c ; 1985, lev. III/2
). Bu sahnede bağdaş kurmuş büyük boyutlu
bir figür tahtta oturur vaziyette
gösterilmiş olup, başının arkasında bir
hilal motifi fark edilmektedir. İran
kültür çevresiyle yakın paraleliteler
sergileyen bu sahnede hilalin yanlarındaki
melekler ile aşağıda ok ve yay tutan
figürler yer almakta olup, bir kadeh sunma
sahnesi oluşturulmuştur. Ayrıca sahnede
iki aslan figürünün varlığı bu sahnenin
bazı Bronz Çağ objelerinde karşılaşılan
iki aslanla bağıntılı Tanrıça fikriyle
ilişkisini hatırlatmaktadır. Sahnelerin
ikonografik açılımı içinde önemli bir
nitelik arz eden kadın figürünün Tanrıça
kimliği net bir biçimde belirginleşirken,
sahnenin içindeki figürlerin de
ayrıcalıklı seçkin kültistik semboller
olarak da işlev gördüğünü göstermektedir.

Bu noktada bu sahnelerin
önemli bir öğesi olan ağaç tümüyle Avrasya
kontekstindeki niteliğini korumaktadır. Bu
ağacın dallarında ölmüşlerin ruhları
beklemektedir ( Ögel, B., 1971, s. 96 ).
Ağacın her şeyin anası olduğu inanan
Yakutlar, Türkler ve diğer uluslar gibi bu
ağacın soy menşei olduğunu kabul ederler (
İnan, A. , 1972,s. 162 ). Türklerce altın
yapraklı bir kayın ağacı olarak tahayyül
edilen bu ağaç aynı zamanda ulusun da
koruyucusudur. Yakutlar’ın doğum ve hayat
tanrıçası kudretli Ana Tanrıça, parlak
ışıklar içinde oluşuna işaret eden adıyla
Kün Kübey Kotun ( Hatun ) veya Altaylar
’daki şekliyle Umay Ana ( Çoruhlu, Y. ,
2002, s.39-44 ) bu ağacın sahibi olup,
onun altında oturmaktadır ( İnan, A.,
1972, s. 68 ). Ağaçla özdeşen ve ağacın
sahibi olan Kün Kübey Kotun ( veya
diğer bir ifadeyle Ak Ana ), Yakutlar’ın
Yaratıcı’dan sonraki en önemli gücü olan
aktif kişilikli, Evrenin Baş Hakimi Ürün
Er Toyon’un Beyaz Güneş olarak aydınlıkla
özdeşen Hatunu ve Hayatı Veren ve Koruyan,
İyiliğin Sahibi olan bir Tanrıçadır (
Vasilev, V., 1996, s.128 ). Altaylar ‘daki
anılışıyla Umay olan Tanrıça’nın Geceleri
koruyuculuğu aydınlık ve karanlık
çatışmasındaki önemli koruyuculuğunu
gösterir ( İnan, A., 1972, s. 69 ). Yakut
kozmolojisinde önemli bir yer tutan ağaç
kavramıyla bütünleşen bir unsur olarak,
kısır kadınların çocuk sahibi olabilmek
için kutsal ağaçlara kurbanlar yapması
önemli bir tapınımı göstermektedir ( İnan,
A., 1972, s.168 ) .Bu durum diğer Türk
Toplulukları kadar, bir çok İç Asya ve
Avrasya topluluğunda da daha değişik
oluşumlara açılmaktadır.
Paleolitik süreçlerden
itibaren önemli bir üstlenen kadın
tasvirleri ve kadın idollerinin uzantısı
olarak gelişim gösteren ve Bronz Çağı
ortamında önemli bir değişiklik geçirdiği
gözlenen Kadın tasvirleri ardında varlık
bulan Tanrıça kavramı, Yakın Doğu, Avrupa,
İndüs ve Avrasya ortamında, Türk
Dünyası’ndakiyle paralel bir biçimde İlahi
Ağaçla iç içe geçmiş bir şekilde ortaya
çıkmaktadır. Bu noktada ağaçla ilişkili
değişik tanrıça kavramlarının bulunduğu
Mezopotamya mitlerinde en ilginç tanrıça
betimlemesi Babil’deki adıyla Gula Bau
olarak tanınan ve Sümer Pantheonu’nda
Ninhursag olarak da adlandırılan
tanrıçadır. Evrenin merkezindeki içinde
kozmik ağacın bulunduğu bir tür cennette
yaşayan Gula Bau Yaratıcı bir Ana tanrıça
olarak ölüyü yaşama döndüren ve kadere
hükmeden bir kişilik sergiler. Bu
tanrıçanın Sümer pantheonundaki karşılığı
olan Ninhursag, Dağlar ve Çöller gibi
Yabanıl Yerlerin Hanımı olarak belirlenen
ve aynı zamanda, yılanlarla yakın bir
ilişkisi görülen bir Ağaç Tanrıçasıdır.
Yerin Hanımı olduğuna işaret eden Ninki ve
Yaşamın Hanımı olduğuna işaret eden Ninti
adlarını da taşımaktadır. Yaban keçisi,
gazeller ve eşeklerle de ilişkisi görülen
bu Bereket Tanrıçası, Zamana Hükmeden
Göksel Varlık olan Tanrı Anu’nun kızı,
Sular ve Yerin Efendisi Bilge Ea’nın eşi
ve Bitkiler Tanrıçası Ninsan veya
Ninmu’nun annesi olarak kimlik
kazanmaktadır. Dağ kavramıyla özellikle
Anadolu ve batıdaki benzerleriyle
paraleliteler sergileyen tanrıçanın doğum
kadar, şifa ve ölümsüzlük kavramlarıyla
yakın bir ilişkisi ve ölümden sonra tekrar
diriltme ile belirlenen bir işlevi vardır.
Novocherkeska tacı üzerindeki semboller
itibariyle de Kader ve önüne geçilemez
Yargı kavramlarıyla Yunan Dünyası’nın
Nemesis olarak bilinen Tanrıçası ile yakın
ilişki içinde Avrasya Bozkırları’nın
Tanrıçasının farklı bir niteliği olarak Öç
ve Yargı kavramları da ortaya çıkmaktadır.
Ana tanrıça veya Büyük
Tanrıça olarak da anılan Tanrıça Türk
mitolojisi kadar, değişik kültürel
ortamlarda da ağaçla yakın ilişki
içindedir. Suriye kökenli Artagatis ve
Kenani ve Fenike Tanrıçası Astarte bu
durumun en güzel örnekleri olup, Babil’in
İştar olarak tanıdığı Sümer tanrıçası
İnanna da ağaçla ilişkilidir. Bu noktada,
en ilginç verilere ulaştığımız Eski İran
Tanrıçası veya Zerdüşt inanç ortamının baş
Tanrıçası olan Yüce Güçlü Belirsiz veya
Kirletilmemiş Yiğit Nem anlamlarına açılan
ismiyle beliren Ardvi Sura Anahita,
Koruyucu kimliğiyle Yaşam Suyu kadar
Hayatın Akışının Altın Anası olarak
büyük öneme haizdir. Materyal aleme güç
veren Tanrıça uzun boylu,beyaz elbiseli,
sekizgen yıldızlı taçlı, altın küpeler,
gerdanlıklar takan, altın işlemeli pelerin
giyen ve elinde dal demeti tutan bir
şekilde tahayyül edilmektedir. Yiğitleri
ve yöneticileri koruyan , yaşam ve zafer
veren bu elit kimlikli Tanrıça, rüzgar,
yağmur, bulut ve doluyu temsil eden dört
beyaz atın çektiği arabaya biner ve
Vourakaşa Denizi’nin ortasında yetişen
Göksel Ağaç ile ilintili olarak, bu
ağaçtan elde edilen sonsuz yaşam ve
ölümsüzlük kaynağı Hoama’yı verir. Büyük
krallar ve İmparatorlar’ın özellikle çok
hürmet ettiği tanrıça ( Ramina, J., 1973,
s.72 ) aynı zamanda, ruhsal ilham ve güç
ile başarı verir. Yaratılış’ın bekçisi
olan Ardvi Sura Anahita sığır, meşale ve
ateş sembolleriyle yakın ilişki içindedir.
Bu Tanrıça’nın çok yakın bir paraleli
olarak teşhis edilen Bağlayan ve
Bağlanılan gibi anlamlar taşıyan Bendis
adıyla belirlenen Trak Tanrıçası da yer
altı, ölüm ve yeniden doğma kavramlarıyla
birlikte Ardvi Sura Anahita ‘ya yaklaşan
bir nitelik taşır. Bu noktada, özellikle
dikkat çeken bir kavram olarak belirlenen
Hindu Pantheonu’nda Evren’in Ruhu ve Özü
olan Tanrı Brahma’nın eşi Tanrıça
Sarasvati bir Göl ve Sular Tanrıçası
kimliğiyle Anahita ‘ ya benzer bir nitelik
sergilerken, müzik ve bilgeliği de bu
temel Tanrıça kavramıyla özdeşen diğer bir
çok Tanrıçada da olduğu gibi etkin
kılmaktadır. Bunlar dışında, bir Pelasg
Tanrıçası olarak teşhis edilen Eurynome,
Tanrısal soluğu temsil eden güvercin,
evrensel il eylemi temsil eden dans ve
Kuzey Rüzgarı’nın dönüşümü olan Yılan
görünümüyle Tanrı Ophion gibi kavramlarla
ilginç bir açılım yapmaktadır.
Bu noktada, Tanrıça ve
Kozmik Ağaç arasındaki bağıntı ve iç
içelik de nettir. Elde dal tutma daha çok
İran ortamında kendisini gösteren ve
yaradılıştaki birliği ifade eden
ritualistik bir nitelik taşırken (Rustomji
Motafram, 1984, Vl. III, s. 155-156 ),
içinde hayat veya ölümsüzlük suyu soma
veya hoama ile özdeşen bir sıvı ihtiva
eden küçük kap kavramı da bu ortama tam
anlamıyla karşılığını bulmakta ve Tanrıça
kültünün önemli bir ritual objesi olarak
Avrasya’nın birçok yerinde mezarlarda
bulunan yuvarlak kaplar başta olmak üzere
bir çok kabın ve Tanrıça’nın elinde
görülenlerle birlikte diğer figürlerin
elindeki rhyton ve phialeler için de
önemli bir çıkış yapmaktadır. Zerdüşt
inanışlarının insan gövdesinin dokuz
parçasını temsil eden dokuz deliğiyle ön
plana çıkan ve yaşam gücü veren sıvı
ihtiva eden ritualistik kabı ( Rustomji
Motafram, 1984, s.Vl.III, s.156 )
içindeki sıvı, Moğol inanışlarında
ruhların kutsadığı ve vücuda enerji veren
Erseen ‘e dönüşmektedir. Moğollar’ın
Erseen kavramı , Türk topluluklarının Şifa
Pınarı olarak açılım bulan ve kaynak
anlamına da gelen Erzen kavramıyla tam bir
uyuşum içindedir.
Ural Kültür ortamında
yaratıcı Ana Tanrıça Madder-Akka ve üç
kızı kader ve koruyuculuk işleviyle
ortaya çıkmaktadır. Ölümü denetleyen ve
kendisine yapılan sungular karşılığında
yaşam süresini uzatan Ölüm Ana anlamına
gelen bir ada sahip olan Jabme-Akka da bir
kadındır. Özellikle üç kızdan Ateş ile
ilintili olan Ev ve Ocağı koruyan Sar-Akka
önemli bir kimlik sergiler. . Nordik
ortamda bu rolü üstlenen diğer
benzerleriyle bütün özellikleri paylaşan
Tanrıça Freya aynı zamanda anlara ve
zamana da hükmeder. Bu durum diğer
tanrıçalar için de geçerlidir. Büyük Anne
anlamına gelen Akka , Mader-Akka şekliyle
Anaların Anası ve Yaşlı Kadın
anlamını kazanmaktadır. Mader- Akka insan
ve hayvan ruhlarının sahibidir ve ruhu
saran vücudu da yaratır. Kızı Sar-Akka ise
ruhları vücuda koyar ( Simçenko, Yu. B.,
1978, s. 504-505 ). Bu rol Buryatlar’da
Manzan-gormo ve Altaylılar’ın Umay
Ana’sında Yaşam Gücü ve Beden veren
şeklinde karşılığını bulur ( Simçenko, Yu.
B., 1978, s. 506 ). Nanai ve Evenkler’de
rastlanan şekliyle Yaşlı Kadın boyun da
koruyucusudur.
Yakutlar’ın Er-Sogotoh
Destanı ‘na göre, Yakutlar’ın atası olan
Er-Sogotoh veya bir versiyona göre de
Ak-Oğlan olarak beliren yaşanan dünyayı
temsil eden büyük bir evde yaşarken, doğu
tarafında bulunan Ağaç Her Şeyin Anası,
Kutsal Ruh, Kut Veren Ulu Hatun, Yurdun
Ruhu, Kadere Hükmeden Ak Saçlı Ana
Tanrıça’dır. Kadın görüntüsüyle ağaçla
bütünleşen tanrıça ağacın dibindeki
delikten çıkmaktadır. ( Vasilev, Yu.,
1996, s.170 ) Yanında Hayat Pınarı olan
ağacın usaresi de şifa ve ölümsüzlük
vericidir. Tanrı Er Toyon ve Kübey
Hatun’un çocukları olan Er-Sogotoh,
annesinden aldığı ölümsüzlük suyunun
yardımıyla ölümsüzlük kazanmıştır. Er-Sogotoh
aynı zamanda ölümü temsil eden yer altı
varlığı Buura-Dohsun ‘ u da öldürmüştür.
Tanrı Er Toyon ’un binek hayvanı olan
atını ağaca bağladığı görülmektedir. Ağaç
çevresinde esen rüzgar da önemli bir
olgudur. Burada Er-Sogotoh’un eş istemek
için ağaca gitmesi, halk arasında halende
sürmekte olan ağaçlara bez bağlama ve baht
bulma olgusunun da çıkış noktasını
göstermekte ve ağacın kader tayin etme ve
baht bulmadaki rolünü göstermektedir.
Burada sütüyle besleyen ve ölümsüz kılan
ağaçtan çıkan kadın kavramıyla dolaylı da
olsa ilişkiye giren Kün Kübey Hatun
esasında ağacın bütünleştiği tanrıçadır.
Diğer Türk destanlarında ve anlatılarında
da aynı duruma rastlanmaktadır. Bu tür
anlatı kahramanlarından biri olan Basat
‘ın da anesi ağaç babası da güneşle
özdeşen aslandır.
Bu noktada bu geniş kült
kompleksi içinde yer alan kadeh tutma ,
kap tutma ve bade sunma motifi ve kaseyle
veya herhangi bir başka kapla bir içki
içme teması Tanrıçayla ilişkili bir çok
sahne kadar, içki kapları üzerinde yer
almasıyla dikkat çekici yan bir açılım
sergilemektedir. Rhyton ile içki içmenin
yanı sıra diz çökerek içki içmenin bir
saygı belirtisi olduğu kesindir. İran
Dünyası’nda da Güneş Kasesi anlamına gelen
Cemşid bir hakimiyet ve kraliyet sembolü
olmuştur ( Esin, E., 1970, s. 246 ).
Kadere hükmeden Tanrıçalarla da ilgili
olan kase veya benzeri bir kap kaderin
hakimiyetini temsil eden bir nitelik
sergileyerek, yer yüzü üstündeki güç ve
aynı zamanda da, bir bağlılık sembolü de
oluşturur. Ast ve üst ilişkilerini
düzenleyen ve kesinleştiren bir antlaşma
objesine dönüşen kap sunma teması,
onurlandırma, kutlama ve kan bağı kurma ve
ant içmeyle iç içe geçmiş önemli tinsel ve
sosyal bir nitelik de kazanır ( Esin, E.,
1970, tür. Yer. ).
Tonyukuk Abidesindeki
ifadeler arasında birlikte anılan Gök,
Umay ve Yer-Su ’nun birlikte zafer
vermesi olgusu, eril kimlikli Gök ile
özdeşen Tanrı’ya eş değerdeki Tanrıça’yı
da ifade etmektedir. Umay’ın bebekler ve
çocuklar kadar yetişkinler üzerindeki
koruyuculuğu kadar, Ölü Ruhlar için de
önemli bir koruyucu olduğu fark
edilmektedir ( Potapov, L.P., 1996, s.
Tür. Yer. ). Bu noktada, Umay sadece
bireysel bir koruyucu değil dağlar ve
kayalarla özdeşen ( Dhujnevskaya, G.V.,
1996, tür. Yer. ), çadırın direğini, soyu
ve ulusu koruyan, soyun ve ulusun
bereketini ve varlığını sağlayan,
idarecilere yaşatma ve idare etme güç ve
yetkisi olan Yaşam Gücü Kut ’u veren bir
doğa üstü güçtür ( Potapov, L.P. 1996,
tür. Yer. ). Karlı Dağların hanımı olarak
Umay taş ve taşlaşma motifleriyle
birlikte, Yüce Ruh ‘un eşi olarak yaşamın
eril yönüne karşı dişil yönleri temsil
eden bir nitelik sergilemekte ve kayalarla
olduğu kadar mağaralar ile de yakın
ilişkili olarak karşımıza çıkmaktadır (
Sagalaev A. M., 1993 ) Umay da aynen Sümer
Tanrıçası Ninhursag ve Roma
inanışlarındaki şekliyle Dea Magna Mater
Idea gibi Ormanlar, kayalar ve dağlar ile
ilintili olup, Yer ve dağ ile ilişkili
dişil bir olgu olan Ötügen ile de
bütünleşir ( Potapov, L.P., 1996, s.231 ).
İdarecilere ‘ Kutsal Bereket Kutu ‘ nu
veren tanrıça onları korur ( Potapov,
L.P., 1996, s. 231 ). Tapınağında yenilmiş
düşmanların kafaları asılan Ardvi Sura
Anahita ( Dlujnevskaya, G.V., 1996, s.239
) gibi, savaşçıların da koruyucusu
olduğunu fark ettiren bir biçimde
ifadeler de bulan tanrıça, Klasik
mitolojinin Artemis/Diana figürünü
anımsatan bir şekilde gökkuşağından inen
bir koruyucudur (Potapov, L.P., 1996,
s.225-228 ). Hayat veren ve Yaşayan
Varlıklar kadar ölmüş olanları da koruyan
Umay ’ın iyi ve olumlu kimliğine karşıt
bir benzeri olarak bir Kara Umay’ın
varlığı da Türk topluluklarında söz
konusudur ( Potapov, L.P., 1996,s. 221-222
). Beyaz giysili Umay, Altaylılar’a göre
Bay Ülgen’in yanından gelir ve üç tepeli
Kutsal dağ olarak belirir ( Dlujnevskaya,
G.V., 1996, s. 237 ). Bu üçlü dağ
kavramıyla birlikte Kudırga kayasındaki
tanrıça tasviri kadar, Pazırık Kurgan 5
teki keçe üzerindeki tanrıça
tasvirlerindeki başlıklar üzerinde yer
alan üçlü üçgen tepelikler için de önemli
bir açıklama olanağı sağlamaktadır. Bu
durum Ortaçağ içlerine kadar süren
tasvirlerde de kendisini göstermekte olup,
özellikle Gazne ‘de yapılan kazılarda
bulunmuş bir mimari eleman üzerindeki
kabartmalarda ( Bombaci, A., 1963, s.547 )
çok ilginç bir yansıma yaparak Erkem İslam
Mitolojisine de girmiş olduğunu
kanıtlamamıza imkan tanımaktadır. İki
yüzünde de kabartmalar bulunan ve çok
zengin bir ikonografik bütünün parçası
olarak Nagy Szent Miklos Hazinesi içindeki
kapların ikonolojik dizgesine kadar giden
bir görsel anlatımın parçası olan bu
objenin bir yüzünde gövdesi Hayat Ağacı
ile bütünleşen ve iki eli havaya kalkık
olarak tasvir edilmiş kadınının başındaki
tacın da üç tepelikli oluşu çok ilginçtir.
Elleri kalkık tanrıça kavramının Eski
Yakın Doğu ‘da elleri havada tasvir edilen
Tanit-Astarte, Asherah, v.s. gibi Ana
Tanrıça tasvirleriyle ile yakın ilişkisi
ve özellikle de Sümer ve Babil Dünyasında
elleri havada tasvir edilen Bau veya Gula
Bau ile ilişkisi ile birlikte ağaç ile
bütünleşen Ana Tanrıça olgusuna bu üçlü
tepeliği de dahil etmekte olup, Babil ve
Sümer sanatında üç çift boynuzdan oluşmuş
bu tip üçlü tepelikli başlık giyen Gula
Bau ile daha sıkı bir bağ kurmamıza imkan
tanımaktadır. Bu tip başlıklar dizilimi
ile Sibirya ve Orta Asya’nın tanrıçası tam
anlamıyla Yakın Doğu tanrıçasıyla örtüşen
bir nitelik de kazanmaktadır. Bu noktada,
Sumer dilinde doğu yönünü belirten
sözcüğün arka tarafı belirten bir anlamı
da olmasıyla , bu insanların Mezoptamya
‘ya doğudan gelmiş olduğuna bir işaret de
bulunduğunu unutmamamız gerekir. Bu
noktada 1882 de Sippar ‘ da
bulunmuş olan ve arkasında I. Nebukadnezar
( hükümranlığı M.Ö. 1125-1104 ) adına
yazıta rastlanan bir kudduru’nun ön
yüzünde diğer tanrısal betimlemelerle
birlikte üzerindeki köpeği ve koruyucusu
Akrep okçuyla birlikte bir taburede oturur
biçimde gösterilmiş olan Gula-Bau
tasvirinin oturuş biçimi , giysileri ve
başlığıyla özellikle Pazyrıg Kurgan 5 teki
keçe üzerinde görülen tanrıça tasviriyle
çok yakın bir ilişki göstermekte oluşu
gözden kaçmamaktadır ( Collon, D., 1995,
s.121, Res.98 ).

Avrasya Stepleri ‘ nin ve
Yakın Doğu ‘nun ana Tanrıçaları ‘nın
yaşam ile ilişkisi yanında esas
görevinin ölüm ve ölüm ötesine açılan
işlevi ele aldığımız materyal verilerin
hepsinin mezarlardan gelmesiyle ilginç bir
niteliğe bürünmektedir. Çünkü Bronz Çağı
ve öncesinde şekillenen tanrıça kavramı
direkt olarak yaşamdan çok ölümden sonraki
yaşam ve yeniden diriliş inancıyla iç
içedir. Bu noktada bize en güzel verileri
veren Sümer ve Babil Dünyasının tanrıçalar
dizgesi içinde önemli bir yer işgal eden ,
isim ve işlev değişikliklerine rağmen
özünde aynı rolü üstlenen tanrıçalarıdır.
Bu tanrıçalar arasında da hemen akla gelen
Ölüyü Yaşama Döndüren Yüce Hanım, Yaşamı
Yenileyen Hanım biçimi açılımlar gösteren
adlarıyla da seçkinleşen Gula-Bau ‘dur.
Gula-Bau ilk bakışta bir doğum tanrıçası
olarak ön plana çıkmaktaysa da esasında
kralları koruyan ve onlara karşı
çıkanları ve yanlış yapanları da
cezalandıran elit gruplarla da ilişkiye
giren bir niteliğe haizdir. Bau
sözcüğünün bir noktada ölüm ile de
ilişkili bir ifadeye haiz olmasıyla da
Tanrıça Ölüm ve Yeniden Doğma kavramıyla
da sıkı bir ilişki oluşturmaktadır. Bu
niteliğiyle Ardvi Sura Anahita ve diğer
Ana Tanrıçalar ile de tam bir uyum
içindedir. Gula-Bau, dağların ve
Kayalıkların Hanımı açılımıyla Ninhursag
şeklinde betimlenen doğumun ve ölümün
Yılan Tanrıçası’ndan da başkası değildir.
Veren anlamına gelen Ba şeklindeki
ifadesiyle olduğu kadar Baba olarak Yaşam
Veren kimliğini kazanan Tanrıça, Yaşam
Hanım Ninti ve Yer Hanım Ninki olarak da
karşımıza çıkar. Yaşlı Kadın şeklinde
ifadesini bulan Allatu da ona işaret
etmektedir. Bu yaşam verme olgusu, Ölüm
ve Yaşam ın iç içe geçtiği bir nitelik
sergilemektedir.Tanrıça zaman zaman
değişik tanrıların eşi olarak gözükse de
en erken süreci itibariyle Yaşam Olan’ın
Oğlu şeklinde açılım bulan Ay Adam
Dummuzi ile eşi olarak yakın ilişkide
görülmektedir. Dummuzi ile de ölüp dirilme
olgusu ifadesini bulmaktadır. Tanrıçanın
erkek kardeşiyse ölüleri gözetmeye her gün
yer altına inen ve tekrar geri gelen Yiğit
Savaşçı Utu yani Güneştir. İster Pazırık
Kurgan 5 te isterse de diğer objelerde
karşımıza çıkan atlı esasında Sumer
Patheonu’ndan farklılaşarak atlı
kimliğiyle daha çok İran ve Orta Asya ve
Avrasya Bozkırlarında karşılığını bulan
Mithra ile özdeşen bir Güneş Tanrısı
kimliğine bürünmektedir.
Tüm açılımı içinde hayat ve
ölüm arasında kurulan dengenin ve Yeniden
Yaşam bulma kavramı üstünde yoğunlaşan
önemli bir simge niteliği taşıyan semboller
dizgesi içinde Tanrıçanın elinde bulunan
yuvarlak bir kap biçimindeki tas metal veya
toprak olarak aynı sembolik işlevi üstlenmiş
olarak önemli bir bağlayıcı rol
üstlenmektedir. Bronz ve Demir Çağları kadar
bu sürecin uzantısı olan Büyük Göçler Devri
içlerinde de etkin bir sembolik nitelik
sergileyen tas , rhyton ve diğer kaplar dini
işlevleri kadar politik ve sosyal
işlevleriyle toplumsal yaşama önemli bir
katkıda bulunmuştur. Özellikle Beowulf gibi
bir Ortaçağ Avrupa Destanıyla, Doğu
Ülkelerinin destanları ile birlikte Rubruck
gibi gezginlerin ve Xenephon ‘un Anabasis
adlı eseri gibi önemli çalışmalar bu tür
eşyaların politik yaşamda da ne kadar önemli
olduğunu gösteren ritual tasvirleri ortaya
koymaktadır. Rhytondan içki içme ve değişik
biçimlerdeki kapların törenlerdeki kullanımı
bir tür iteat ve uyum kadar ödüllendirme
simgesi olduğu gerçeği içinde evrensel ve
sosyal uyum sembolü oluşu gerçeğinin
taşıdığı önem de bu noktada güçlü bir
çağrışım yapmaktadır. Bu rituallerde
kadınların ne kadar etkin bir işlev
gördüğünün de gözden kaçmadığı bir
gerçektir. Bu tip tas veya benzeri kaplar
sunmanın ast üst ilişkilerini düzenleyen ve
bir tür onurlandırma işlevine de haiz
olduğu aşikardır. Özellikle, İskandinav
efsanelerinde sıklıkla rastlanan ve İsveç’te
özellikle Gothland ‘da karşımıza çıkan Run
taşları üzerinde savaşta ölen Savaşçıların
ruhlarını Tanrı Odin’in Cenneti Vallhalla
‘ya taşıyan Valkyreler ‘in ellerinde tuttuğu
rhyton tasvirleriyle betimlenen bir dönüşüme
işaret eden tas tanımı Babrab Avrupa’nın da
vaz geçilmez önemli bir elemanıdır. Bu
Barbarların dünyasında etkin olan törenler
ve sembollerin altında yatan gerçek çıkış
noktasına ve tasın işlevine yön veren
bilgilerin geldiği en önemli kaynakta ilk
yazılı kayıtların ışığında Sümer Dünyası ve
Sümer Mitolojisi olmaktadır. Bu dünyanın
ışığında bu objenin işlevi için önemli
açıklamalar yapılabilmekte ve Barbarları
Dünyasının Bronz ve Demir Çağı Dünyasında
nasıl bir şekillenme gösterdiğini ve bu
dünyanın Uygar Dünyaya nasıl bir yön
verdiğini de göstermektedir.
Sümer ve Babil Dünyası ‘nda
Dummuzi ve eşine adanmış tapınak ve diğer
yerler kadar, onları betimleyen ifadelerde
ellerinde bir kap bulunduğu
belirtilmektedir. Gula-Bau ‘ya adanan
sunaklarda da kırılmış olarak çok sayıda
özel tören tasları ve kaplara rastlanmıştır.
Orta Doğu Dünyası’nda ifadelerine yoğun
olarak Barbar Dünya’da da rastladığımız ve
Krallar ve hükümdarların direkt hizmetinde
bulunan çok seçkin nitelikte , bolluk ve
iaşe tedarikiyle yakından ilişkili bir Tas
Taşıyıcı bulunması olgusu tasın işlevini
tinsel olduğu kadar politik olarak da
ayrıcalıklı bir yere oturtmaktadır. Ortaçağ
İslam dünyasında da Saki olarak varlığını
sürdüren kavram bu eski oluşumun uzantısı
olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kap Musevi
ve Hıristiyanlar için de yabancı değildir.
Onların inanışlarında İlahi Kurtuluşu temsil
eden ve sosyal açıdan dinsel bir biçimde de
olsa toplulukları bütünleştiren bir niteliğe
bürünmüştür. Özellikle Ortaçağ
destanlarında da kendisini gösteren Kutsal
Kab’ ın Güzellik, Sonsuzluk, Ölümsüzlük ve
Mutluluk ile ilişkisi aşikardır. Fakat bu
kaplar Sümer Dünyası içinde farklı
çağrışımlarla daha sonraki süreçlere de ışık
tutmaktadır. Babil’in Ulu Tanrıçası İştar
bir elinde kamış , diğerinde büyülü altın
kap tutar vaziyette karşımıza çıkarken,
Sümerliler ‘in Hava ve Fırtına Tanrısı
Hava’nın Beyi anlamındaki Kraliyet ‘in
Tanrısı Enlil ‘in yeryüzündeki Kap
Taşıyıcısı olarak Bilen ve Bilgi anlamını
taşıyan Zu da bu işlevi üstlenmiştir. Tas
taşımanın dini ve politik olarak Sümerler
kadar Bronz Çağı sonrası Avrasya Dünyasında
da büyük bir önemi olduğu aşikardır. Bunun
yanında özellikle Sümer ve Eski Avrasya
Kültürlerinden arda kalan mezarlarda
bulunan veya bir çok obje üzerinde
betimlenen bu tip kaplar Tanrıçanın
tasvirlerindeki kaplarla tam bir uyuşum
içindedir. Aynı durum Avrasya boyunca
doğudan batıya bir çok yerde de karşımıza
çıkmaktadır. Sarmat mezarlarında çok
sıklıkla karşılaşılan bu durum Volga-Don
Bölgesinde zengin altın buluntuları dışında
keramiklerle de çok güzel izlenmektedir.
Aksai Kurganları’ nda yapılan kazılar
esnasında 22-25 yaşlarında tam anlamıyla
sialhlı bir erkekle birlikte mezarda yer
alan 40-50 yaşlarındaki bir kadının
bulunduğu mezarda iskeletlerin ayakları
dibinde erkeğin tarafında bir kap, kadının
tarafında ise bir testi bulunması ilginçtir
( Dyachenko et all , 2000, Fig. 6 ). Aynı
bölgedeki diğer mezarlarda da benzer
buluntulara rastlanırken en ilginç buluntu
Kurgan 1 deki 18-20 yaşlarındaki
kadının mezarında karşımıza çıkmaktadır.
Mezarda bir bronz ayna ile birlikte bir tas
ile örtülü bir kap bulunmuştur ( Dyachenko,
et al. 2000, Fig. 2 ). Daha da ilginç bir
buluntu daha erken bir sürece Erken Demir
Çağına gitmekte olup, Güney Doğu Macaristan
‘da Corritat Csongrad, Algyö
Gömüleri Mezar 53 te karşımıza
çıkmaktadır. Bozkır kökenli Nomad bir
gurupla ilişkisi aşikar olan Mezöcsat Gurubu
içinde kalan gömü içinde hayvan kemikleriyle
birlikte bir fincan, bir tas ve iri bir sıvı
kabı yer almaktadır ( Metzner-Nebelsick, C.,
2000, Fig. 4 ).Bu noktada, Issık Altın
Elbiseli Adam gömüsündeki tas ve ritual
eşyası da ilginçtir.
Bu taslar hakkında açıklama
yapmamıza imkan tanıyacak en açık bilgiye
sahibi olacağımız en önemli kaynaklar da
yine Sümer ve Babil Dünyası’ndan
gelmektedir. Eski kayıtlarda Parlak
Fışkıran olarak ifadesini bulan muhtevasıyla
, Sümerliler ‘in Lumlum ve Akadlılar’ın
Lummu biçiminde ifade ettiği kap tanrıçanın
elinde görülen tasın ta kendisidir. Sümer
dilinde Bolluk ve Bereket anlamına gelen
Lum sözcüğüyle birlikte Yoğun bir Bolluk ve
Bereket ifadesi bulan ve Akadça şekliyle
Bereket ve Bolluk Suyu ile özdeşen kap tam
anlamıyla bir Yaşam ve Yaşatma gücü veren
objeye dönüşmüş bulunmaktadır. Bu
niteliğiyle de Avrasya Dünyasının yaşam
sıvısı, Hayat Pınarı Erzen veya Homa veya
başka bir tanımla da ifade edilen ölümsüzlük
kavramına bağlanmaktadır. Avrasya
mezarlarının buluntusu olan taslar ve
onların yer aldığı sahneler de aynı açılım
içinde ölüm sonrasındaki Yeniden Doğuşa,
Ruhun Ölümsüzlüğüne ve Tanrıça’nın
kurallarına iteatle kazanılacak sonsuz
mutluluğa ve kaderden kaçılamayacağına
işaret eden öğeler ve bu kültün temel
jültistik araçları olmaktadır. Bu sahnelerde
yer alan atlı veya savaşçılar da ,
Savaşçılığın toplumun temelini teşkil ettiği
Avrasya Step Halkları ‘nın Dünyası ‘nda ölen
kişi kadar, Tanrıçanın eşi veya erkek
kardeşi kimliğinde ölüler alemine gidip
gelen Parlak Savaşçı Güneş ( ve Orta Doğu
‘da olduğu gibi bazı durumlarda da Ay )
ile örtüşmektedir. Bu noktada güneş hem
politik bir yükseliş hem de ölümsüzlük
simgesi olarak da karizmatik kişilikleri
betimleyen bir nitelik de kazanmaktadır. Bu
noktada, hala toplumumuzda yaşamayı sürdüren
ve cenaze geleneklerinde kendisini gösteren
bazı uygulamaları da hatırlamamız gerekir.
Cenazenin defin işlemi sonrasında veya
mezar ziyaretleri esnasında bir dağ veya
bir kayalık gibi yükseltilen mezara su dökme
ve su dökülen testi veya başka bir kabın
mezarda bırakılması eylemi de bu durumun
uzantısıdır. Aynı inanışın pek çok eski
uygarlık gibi Sümer Dünyası için de geçerli
olduğunu gösteren kanıtlar çoktur. Bir çok
Avrasya kültürünün cenaze törenleri için de
açıklama olanağı veren bu veriler çok ilgi
çekicidir. Sümerliler ‘in ölülere su sunusu
için mezara inen tüpler yaptığı ve ölü
yemeği için de mezara taşları diktiği de
bilinmektedir. Bu ritual içi en güzel örnek
Gilgamesh’in dostu, Yerin Beyi Enki ‘nin
Yaratığı anlamına gelen adıyla
belirginleştirilen Yabani Adam Enkidu ‘nun
cenaze törenin tasvirinde yer alan su
sunusunda kendisini göstermektedir ( Dalley,
S. 1989, s.94 ).
Bu noktada, Avrasya
düzlükleri boyunca çok sayıda örneğine
rastlanan kurganlar çevresinde gruplar
halinde veya tekil mezarlarla ilişkili ve
cenaze kültleri kapsamında kaldığı aşikar
tekil objeler olarak da karşımıza çıkan ve
kabaca insan biçimine sahip balbal adıyla
tanınan dikili taşlar üzerinde de sıklıkla
karşımıza çıkan ve insan betimlemelerinin
elinde tuttuğu bir obje olarak teşhis edilen
tas, maşrapa veya benzeri kapların da
esasında Tanrıça ‘nın tasıyla yakın bir
ilişkisi olduğu görülmektedir. Bu mezarlarla
ilintili figürler özellikle Ölümden Sonraki
Yaşam ve Yeniden Yaşam bulma kavramı ve
Tanrıça’nın kurallarına iteat eder biçimde
son tecellilerini beklemekte veya son
tecellisini bekleyen efendileri veya
hükümdarlarının öbür dünyadaki yolculuğuna
eşlik etmektedirler. Bu ellerinde kap tutan
figürler direkt olarak Sümer Uygarlığı
kapsamında kalan bir cenaze rituali olarak
karşımıza çıkan, Ur Kraliyet Mezarlarındaki
esas mezar sahibiyle birlikte gömülmüş olan
hizmetkarların ellerindeki kapları ve bu
kapları tutuş biçimlerini hatırlamaktadır.
İçinde zehir ihtiva ettiği anlaşılan bu
kapların Öbür Dünya ‘ya emin bir yolculuk
yapma kavramıyla da yakın bir ilişkisi
bulunduğu anlaşılmaktadır.
Avrasya Dünyası’nın batı
kesiminde Ukrayna ve Rusya bozkırları ve
çevresinde daha çok Geç Ortaçağ süreçleri ve
Türk topluluklarıyla ilintili olarak
karşımıza çıkan ve Rusça Yaşlı Kadın
anlamına gelen Baba sözcüğüyle ifade edilen
ve öncekileri anımsatan dikili taşları da
unutmamamız gerekir. Bu taşlar diğerlerinden
farklı olarak özenle belirtilmiş
göğüsleriyle de vurgulandığı gibi kadın
tasvirleridir. Taşlar üzerinde zengin
giysisi ve takılarıyla dikkat çeken kadın
figürünün göbeği altında tuttuğu bir tas
veya benzeri kabın varlığı, öncekilerden
farklı olarak kadın ve Tanrıça arasındaki
bağlantısı aşikar olan bu dikili taşlara
Göktürklerin Kudurga kayasındakine benzer
bir biçimde Ölüleri koruma ve Ölüler Bölgesi
‘ne işaret olabilecek bir nitelikte
karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada Ölüye
Yaşam veren anlamıyla açıklanabilecek
şekilde Gula-Bau ‘ya işaret eden Sümerliler
‘in Baba sözcüğünün burada da karşımıza
çıkması ilginçtir. Macar inanışlarında doğa
üstü iyi nitelikli bir dişil güç kimliğiyle
de belirlenen Baba tanımı eski Avrasya
Toplumlarının etkisini taşıyan Rus ve
Ukrayna inançlarında daha çok ölüme işaret
eder bir biçimde karşımıza çıkmaktadır. Bu
sözcük, Rus Masalları içinden gelen ve eski
Avrasya toplumlarının inanışlarıyla ilişkisi
aşikar olan Baba Yaga ‘yı akla
getirmektedir. Masallarda ormanın
derinliğinde yaşayan Yaşlı bir Kadın veya
Cadı olarak belirir gibi olsa da , esasında
bu Yaşlı Kadın ‘ın Ölüm Ve Yaşam Suyu ‘na
hükmeden ve Ölümden Sonraki Yaşamı sağlayan
bir tanrıça kimliğinin bozulmuş şekli olduğu
gözden kaçmamaktadır. Özellikle de, Baba
Yaga ‘nın Kulübesi ‘nden çıkan ve geri dönen
üç atlı ile ilgili ayrıntı Şafağı temsil
eden Beyaz Atlı, Öğleyi temsil eden Kırmızı
Atlı, ve Gün Batımı ve Geceyi temsil Siyah
Atlı olarak açılan zaman oluşumuyla Zaman
ve Hayat kavramıyla da ilişkili olarak çok
daha ilginç bir niteliğe bürünmektedir.
Slav Mitlerinde de Güneş Tanrısı olan
Daşbog’un da doğudan gelen bir atlı oluşunu
da unutmamamız gerekir. Ayrıca bu Baba
taşlarına benzeyen ve erkek tasvirlerinin
hakim olduğu dikili taşların önemli bir
işlev üstlendiği sunaklarda da benzeri taş
kurban vazolarının önemli bir işlevi olduğu,
Ölüm ve doğum kültleriyle yakından ilişkisi
bulunan sıvılara dayalı rituallerin etkin
olduğu görülmektedir ( Olkhovskiy, V.S.,
2000, s. 35 ). Bu noktada , Çin
inanışlarında tanrıçanın işlevine denk düşen
ve özellikle de Han Devri ve sonrasında
etkinlik kazanan bir inanç öğesi olan
Ölümsüzler Ülkesi ‘ni hakimi, Batı’nın
Kraliçe Anası şeklinde tercüme edilen
Xiwangmo ’nun hakimiyet alanının Çin
topraklarının Batısı ‘nda olduğu inanışı da
kültün çıkışı ve yayılımı açısından ilginç
bir nitelik arz etmektedir. Bu Kraliçe
Tanrıça ’nın bütünleştiği kişilik de Doğu
Cenneti ‘nin Kral Babası Dongwanggong’tur.
Evrensel dengenin sabit
elemanı kayalarla özdeşen Kayalar ‘ın
Hanımı, Ölüm ve Yaşama , Kadere
Hükmeden, Yaşam’ın Anası ve
niteliği itibariyle tanrıçalar arasında en
yaşlı oluşuyla Yaşlı Kadın
olarak ifade edilen Tanrıçanın yaşam veren
ve evrensel dengeleri koruma ve kadere
hükmetme yetisiyle bütünleşen bir biçimde
materyal ifadesini bulan Küçük Tas
doğayla insan, insanla insan, yöneticiyle
halk ve ölümle yaşam arasında bir denge
kurmaya çabalayan bir dünya görüşü içinde
Ölümsüzlük, Akıl, Talih, Bereket , Bolluk
ve Saadet biçiminde Kadere Hükmeden
Tanrıçanın materyal benliğinde düzen ve
denge kurmaya aracı bir unsur ve güçlü bir
sembol olarak sosyal , politik ve dinsel bir
kimlik kazanmıştır. İster kadeh, ister tas,
ister başka bir kap şeklinde olsun, bu
niteliğini de yüz yıllarca korumuştur.
Yöneticilerin ve halkın elde etmek için
umutsuzca peşinde koştuğu ve sonsuz saadeti
bulmak için hayatlarını feda ettiği, dini
ve sosyal açıdan önemli bir tinsel unsur
olmuştur.
|
KAYNAKÇA |
Amiet, P ‘ Deesses Et Reines D’Elam ‘,
Ancient Civilizations From Scythia To
Syberia, 5-1, 1998, s. 4-11,
Beksaç. E ‘ Türk Dünyasında Geyik
Sembolizmi ‘, Türk DünyasAraştırmaları,129,2000,
s.191-219
‘ Demirçağı Ve Büyük Göçler Devri
Sanatında Dinsel Ve Sosyal
Sembolizm ‘, Mimar Sinan
Üniversitesi, Din Ve Sanat sempozyumu
2000, Dergi@Dergi , Ocak Şubat 2003 (
internet ), 2003
‘ Atlı, Ağaç Ve Kadın ‘, Basımda
Black, J._Green,A., Gods, Demons And
Symbols Of Ancient Mesopotamia.London,
1992
Bombaci, A., ‘ Gaznedeki Kazılara
Giriş ‘. Türk Sanatı Araştırma Ve
İncelemeleri.
İstanbul, 1963
Bonani, G.Et al. ‘ Dendrochronological
And Radiocarbon Dating Of The Scythian
Burial Place In The Pazyryk Valley In
The Altai Mountains, South
Siberia ‘ ( ihp-power1.ethz.ch/ipp/tandem/Annual/2000/3.pdf
)
( www.samarkande.org/divers/tapis.htm
) 2000,
Collon, D. Ancient Near Eastern Art.
London, 1995,
‘ Lapiz Lazuli From The East ‘,
Ancient Civilizations From Scythia To
Siberia, 5-1, 1998, 31-39
Çoruhlu, Y., Türk Mitolojisinin Ana
Hatları. İstanbul, 2002,
--------------------------------------
Dal Mille Al Mille. Milano, 1995,
Dalley, S., Myths From Mesopotamia.
Oxford, 1989,
Davidson, H R E Myth And Symbols In
Pagan Europe. Syracuse, 1988,
Deviatkina, T P ‘Some Aspects Of
Mordvinian Myths’ Folklore, 17, 2001,
s. 94-106,
Dlujnevskaya, G V, ‘ Kudırga Kayası ‘,
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, I,
1996, s. 235-240,
Dyachenko Et al. ‘ Excavations Of The
Aksai Kurgans In The Volga-Don Region
‘. Davis-Kimball, J et al.
Kurgans, Ritual Sites And Settlements.
Eurasian Bronze And Iron Age. Oxford,
2000,
s.43-62,
Esin , E ‘ And. The Cup Rites In Inner
Asian And Turkish Art ‘, Forschungen
Zur Kunst Asiens In memoriam Kurt
Erdmann. Istanbul, 1970,
s.224- 261,
‘ Kuşçı ‘, Sanat Tarihi Yıllığı, 6,
1974-1975, s.411-453,
İslamiyetten Önceki Türk Kültür
Tarihine Ve İslama Giriş. İstanbul,
1978,
Geybullayev, G ‘ Eski Türklerde Umay
Tanrıçası ‘, Türk Dünyası İncelemeleri
Dergisi, III,
1999, s. 215-218,
----------------------------------
Gold der Skythen. Hamburg, 1993,
--------------------------------- Gold
Helme. Frankfurt, 1994,
Hooke, S.H. Ortadoğu Mitolojisi.
Ankara, 1993,
--------------------------------
Hunnen + Awaren. Bad Vöslau, 1996,
İnan, A Şamanism. Ankara, 1972,
Jones, P- Pennick, N A History Of
Pagan Europe. London, 2000,
Kessler, A T Empires Beyond The Great
Wall. Los Angles, 1993,
Koyuşov, P B_ Martinov,A I SSRİ
Arkeologiyası. Baku, 1990,
Kull, B Tod und Apotheose. Mainz,
1997,
‘ Hintergrundbilder und
Jenseitskonzeptionen im nicht
schrifthistorischen Raum ‘, Eurasia
Antigua, 6, 2000, s.419-469,
Lamberg_Karlovsky, C. C. Beyond The
Tigris And Euphrates. Bronze Age
Civilizations.
Beer-Sheva, 1996,
Laszlo, Gy. The Art Of The Great
Migrations Period. Coral Gables, 1974,
Lazova, T The Hyperboreans. Sofia,
1996,
Leskov, A Treasures From The Ukrainian
Barrows. Leningrad. Tarihsiz,
Levy, G R The Gate Of Horn. Londra,
Marazzi, U La Grande Madre In Siberia
E Asia Centrale. Napoli, 1989,
Martynov, A I Arkeologiya SSSR. Moskva,
1982,
The Ancient Art Of Northern Asia.
Urbana, 1991,
Martynov, A I-Alekseev, B P Istoria I
Paleoantroplogia Skifo-sibirskogo
Mira. Kemerovo, 1986,
Metzner-Nebelsick,C., ‘ Early Iron Age
Pastoral Nomads In Great Hungarian
Plain-Migration Or
Assimilation ‘, Davis-Kimball, J et
al., Kurgans, Ritual Sites And
Settlements.
Eurasian Bronze And Iron Age. Oxford,
2000, s.160-171,
Olmsted, G S The Gods Of The Celts And
The Indo-Europeans. Budapest, 1994,
------------------------------- L’Or
Des Sarmates. Daoulas, 1995,
Ögel, B Türk Mitolojisi. Ankara, 1971,
İslamiyet ten Önce Türk Kültür Tarihi.
Ankara, 1984,
Olkhovskiy, V.S., ‘ Ancient
Sanctuaries Of The Aral And Caspian
Regions ‘. Davis-Kimball, J et al.
Kurgans, Ritual Sites And Settlements.
Eurasian Bronze And Iron Age. Oxford,
2000, s. 33-42,
Pollock, S. Ancient Mesopotamia.
Cambridge, 1999,
Popescu, G A L’Uomo D’Oro. Milano,
1998,
Potapov, L P ‘ Etnografik Verilerin
Işığında Eski Türklerin Tanrıçası Umay
‘,
Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, I,
1996, s. 213-233,
Raszonyi, L Tarihte Türklük. Ankara,
1971,
Rice T T Ancient Art Of Central Asia.
Londra, 1965,
Rolle R et al. Gold der Steppe.
Schleswig, 1991,
Rossi-Osmida, G ‘ La Margiana E
Zorozstro ‘ Ligabue Magazin, 18-34,
1999, s. 132-160,
Roux , J-P Türkler ’in Ve Moğollar ’ın
Eski Dini. İstanbul, 1994,
Altay Türklerinde Ölüm. İstanbul,
1999,
Rustomji Motafram, E.R.,
Zoroastrianism. Clt. III, Bomnay,
1984,
Sagalaev, M.L., ‘ Mistress Of Snow
Mountain’’,Altaica, 3, 1993, s. 50-55,
Sarianidi, V I Zdecv Govoril
Zaratuştra. Moskva _
Vpoiskah Stranvi Marguş. Moskva-
‘ The Syro-Hittite Origin Of Bactrian-Margiana
Glyptics ‘,
Ancient Civilizations From Scythia To
Siberia, 6-3/4, 2000,
207-235,
Sarkosh Curtis, V Persian Mythology.
London, 1993,
Schiltz, V ‘ L’Image De L’Animals Dans
L’Art Des Stepps ‘. Methodologie
Iconographique . Strasbourg, 1981, s.
49-59,
‘ Le Roi Scyth. Iconographie Du
Pouvoir Scythe Au Ive S. Avant J.C.’
Les Princes De La Protohistoire Et
L’Emergence De L’Etat,
Napoli-Roma, 1999, s.115-125,
Simçenko, Ju. B ‘ Mother Cult Among
The North Eurasian Peoples ‘. V.
Dioszegi-M.
Hoppal : Shamanism In Siberia.
Budapest, 1978, s. 503-515,
Styles, B W Journey To Other Worlds.
Springfields, 1997,
-------------------------------------
Tesori Dei Kurgani Del Caucaso
Settentrionale. Locarno,
1990,
------------------------------------
Treasures From The Warrior Tombs.
Glasgow, 1996,
Vasilev, Y Saha ( Yakut ) Halk
Edebiyatı Örnekleri. Ankara, 1996,
|
|
|
|